Limon Kardeşliği
D’Addario kardeşler The Lemon Twigs adı altında yaptıkları şarkılarla dikkat çektikleri günden bu yana, birer dahi mi yoksa sadece delişmen gençler mi oldukları konusunda insanı şüpheye düşürüyor. Bu ay üçüncü stüdyo albümleri “Songs for the General Public” bugün çıkıyor, şüphelerimiz bir doz daha körükleniyor.
Müzik dünyası kardeşlerin kurduğu, ya da kardeşleri ihtiva eden ekiplerden yana hiç sıkıntı çekmedi desek yeridir. Jackson kardeşler, Bee Gees’i oluşturan Gibb kardeşler, Jonas kardeşler, Kings of Leon’u kuran Caleb kardeşler, Oasis’in kızma biraderleri Gallagher kardeşler, bizden Redd grubunu kuran kardeşler... Hatta Billie Eilish’i de buna katabiliriz, tüm müzikal faaliyetlerini abisi Finneas’la birlikte yaptığı düşünülürse. Yani, işte evet, örneklerimiz bol. Bir de baba mesleği müzik olanlar var. O da uzun ve güzel bir liste. Lakin şimi baba mesleği müzik olan popüler isimleri de sayarak bu yazıyı iyice dağıtmadan evvel, “dur Egemen!” dediğinizi varsayıp D’Addario kardeşleri, Brian ve Michael’ı, babalarının da müzisyen olduğunu söyleyelim. Söyleyelim ki konu The Lemon Twigs’e gelsin (değil mi efendim?)
Ronnie D’Addario, yıllar sonra tekrar keşfedilip alaka gören, sosyal medyada muhabbet başlatma garantili ‘underrated grup / müzisyen’ kıstaslarına uygun, zamanında hak ettiğini pek alamamış fakat yıllar sonra övülüp çeşitli meraklıları oluşmuş bir müzisyen. Bu satırlar vesilesiyle bir kulak kabartacak olursanız, hakikaten fena da değilmiş müziği dedirtecek biri. Kendi kariyeri tökezlemiş olsa da oğulları Brian ve Michael’a nefis bir müzik merakı geçirmiş. Çocukluklarından itibaren sürekli müzikle, sahneyle haşır neşir bu iki kardeşten de The Lemon Twigs (Limon Dalları) ortaya çıkmış. Müzisyenlerin iyi birer müzik dinleyicisi olanları var, o kadar da iyi birer dinleyici olmayanları, ya da bir yaştan sonra o derece takip etmeyenleri var. Bu iki kardeş için durum sünger misali ne dinlerlerse bünyelerine çekmekle tanımlanabilir. Ne dinlemişlerse, ne dinliyorlarsa sünger gibi çekiyorlar, ve sonra önce taklit ederek sonra kendilerine göre şekillendirerek bizzat icra ediyorlar. Çocuksu bir merak desek yeridir. Biri mesela Neil Young’a sarıyor, Young’ın şarkılarını hatmederken bir yandan da Young gibi giyiniyor, saçını Young gibi kesiyor. Öteki o esnada Neil Young’la zerre ilgilenmiyor, fakat mesela Leonard Cohen’a sarıyor. Aynı cins bir ilgiyi Cohen’e gösteriyor. Sonra şarkılar yazıyorlar, ve ortaya iki koldan müzik külliyatı yutmuş besteciden çıkma şarkılar geliyor. Özel ilgi alanları 70’ler. Bu konuda da babalarının etkisi olduğunu düşünmek saçma olmaz, evet. 70’lerin glam rock’ı, şarkıcı / şarkı yazarı isimleri, vokal numaraları, prodüksiyon estetikleri, giyimi kuşamı...
Fakat, bir sorunumuz var (Houston), bu iki kardeşin zihin akışına, ne yaptıklarına ayak uydurmak biraz güç. Onlar hallerinden memnun ve çok eğleniyorlar. Orası kesin. Corona yüzünden sürekli konser veren ikili biraz durulmak, biraz da her şeyi ertelemek zorunda kaldıkları için sıkıntılılar (hangimiz değiliz ki?). Ama sürekli üretmeye çalışan kafaları gıdım durulmamış. İlk albümleri “Do Hollywood” 2016’da çıkmıştı. Bir tarafı The Rocky Horror Picture Show’dan çıkmış, diğer tarafı The Beatles ve Queen’le çok zaman geçirmiş, dar alanda karşılıklı paslarla görkemli pop rock şarkıları içeriyordu. Vokallerindeki uyum, o enstrümandan bu enstrümana atlayışları, sürekli yer değiştirişleri (enstrümandan enstrümana yine) bir yandan dahice, bir yandan da delice geliyordu insana. Hâlâ da öyleler. İkinci albümleri biraz tuhaftı. “Go to School” adını taşıyor ve insan gibi yetiştirilmiş bir şempanzenin okula başlamasını konu alıyordu. Delilik mi? Dahilik mi? Neyse, efendim, bu ay çıkan üçüncü albümleri daha ilk albümleri ayarında. Okula başlayan bir şempanzesi yok misal. D’Addario kardeşlerin müziğe karşı çocuksu yaklaşımı, her yeni kayıtlarını en azından bakalım bu sefer ne yapmışlar diyerek dinlemeye yol açıyor. Siz de bu bakalım ne yapmışlar takımına katılmak isterseniz adres “Songs for the General Public”.
Yorumlar