Sana gitme demeyeceğim (bir Damien Rice yazısı)


Damien Rice geri döndü. “Blower’s Daughter”la hicranlarımıza ortak oluşunun, “O” ve “9” albümleriyle çok dinlenilişinin üzerinden epey zaman geçti. Bu arada İstanbul’da konser verdi, farklı sanatçıların albümlerine konuk oldu ama sekiz yıldır yeni bir albüm yapmıyordu İrlandalı sanatçı. Yeni bestelerini işitebildiğimiz “My Favourite Faded Fantasy” nihayet yayımlandı.


Bandı 12 buçuk yıl öncesine sarıp cümlelerimize oradan başlayalım, 2002 Şubat’ında çıkar kapağında Damien Rice adının yazılı olduğu ilk albüm. Adı da kapağı kadar sadedir, tek bir harften oluşur: “O”. Çıktığı hafta memleketi İrlanda’da hiç de fena ilgi görmez, listelerin tepe noktalarına nazır yamaçlarında görülür. Birkaç ay sonra İngiltere keşfeder albümü, bir yıl kadar sonra da Amerika. Kısaca DRM adını verdiği ve kendi adına kurduğu plak şirketinden çıkmıştır albüm. Bağımsız, düşük bütçeli bir keşiftir tam dünya çapındaki meraklı kulaklar içindir.

Ekonomik anlamda da bu ‘bağımsızlık’ Rice’ın pek işine gelecektir. Albüm milyon satışı devirirken, o da gelen telif ödemeleri sayesinde bir daha başka tek bir kayıt bile yapmasa da hayatını idame ettirecek gelire sahiptir artık. “Plak şirketiydim, menajerimdim, her şey bendim” der o günleri anımsarken. Tahmin edeceğiniz üzere işin bu kısmında onu pek uzun süre yalnız bırakmaz endüstri. Bir menajeri olur öncelikle, ardından farklı kıtalarda onu temsil eden, albümlerini lisanslayan şirketler. Çarklara dahil oluverir istese de istemese de.

Ama “O” her şeyden önce içtendir. Basitliğindedir cazibesi, cilasızlığında. Sıcaktır, samimidir, ev gibi hissettirir hatta. Tutkuyla aşıktır, kırık kalp acımasızlığındadır. As (ve has) şarkısı “Blower’s Daughter”dır. Albümün piyasaya çıkışından birkaç ay önce yayımlanıp “O”ya giden süreci alabildiğine hızlandırmıştır “Blower’s Daughter”.

Damien’ın bıkmadan usanmadan defalarca “gözlerimi senden alamıyorum” deyişi, yaylılarla iyice içine işler dinleyenin. Şarkı ilk üç dakikasında peş peşe salvolarla iyice afallatır sizi, ardından Lisa Hannigan’ın meleksi sesi finale tatlı tatlı hazırlar ve bu kısa öykü “başka birini bulana dek” dizesiyle nakavt eder, yerle yeksan edip bırakıverir öylece. Daha ne olduğunu anlayamadan siz, sıradaki şarkı “Cannonball” çalmaya başlamıştır bile. “Taşlar bana uçmayı öğretti” der Damien “Cannonball”da, “aşk yalan söylemeyi, hayatsa ölmeyi”. “Blower’s Daughter”da yıkılmayan bünyeler kaldıysa eğer, üç beş kadar, “Cannonball” işlerini bitirmek üzere görev başındadır.

Dodi Ma

İrlanda’nın yetiştirdiği parlak şarkı yazarlarından biri olabileceğinin ilk işaretlerini öğrenciyken okul arkadaşlarıyla kurduğu grubu Juniper’le verir. Britanya’nın film müzikleri alanında iftihar kaynağı David Arnold’la uzaktan kuzendir Dodi Ma (o günlerde bu ismi kullanmaktadır Damien). Bu referans da işine fazlasıyla yarar. Her ne kadar ilk albümünü çıkaramadan 1998’te dağılsa da Juniper, tanınmış plak şirketlerinden Polydor’la 6 albümlük bir sözleşme imzalayacak kadar ilgi çekmeyi başarmışlardır. Dağılmak doğru kelime de olmayabilir aslına bakarsanız, yollar ayrıldı klişesine sığınalım biz en iyisi. Sığınalım çünkü, Damien ve diğerleri olarak ayrışır ekip. Rice solo devam eder, diğerleriyse Bell X1 adıyla. Hatta birlikte yazdıkları şarkılardan biri olan ve bizim Damien Rice’tan bildiğimiz “Volcano”, önce Bell X1’in albümünde (2000 yılında yayımlanan “Neither Am I”) yer alır.



Bir kulunu çok sevdi

Lisa Hannigan’la, geçtiğimiz Mayıs iki buçuk saatlik bir konser vererek resmen geri dönüşünü ilan ettiği Whelan’da tanışır. 25 yıldır faaliyet gösteren bir konser mekanıdır Whelan. İrlanda’nın müzikal hayatında önemli bir yere sahip mekan, Damien’ın kariyeri için de önemlidir. Ama en çok da 15 yıl önce gerçekleşen bu tanışma vesilesiyle önemlidir Damien için. O güne dek yazdığı şarkılardaki boşlukları Lisa doldurur. Sesiyle, varlığıyla şarkıları başka bir yere taşır. Aynı zamanda Damien’ın hayatındaki boşluğu da dolduruverir Lisa’nın varlığı. Birlikte yaptıkları kayıtları yukarıda bahsettiğimiz uzak kuzen David Arnold’a gönderirler. David, babacan bir tavırla tavsiyeler verir, birkaç ‘binliği’ de bu şarkıları başkalarının da işitebilmesi için bizimkilerin hizmetine verir.

Seferi bir hayata geçer Damien ve Lisa. Farklı kentlerde kayıtlar yaparlar, vakitlerinin çoğunu trenlerde geçirirler. “Heyecan ve keşif dolu, harikulade bir dönemdi” diye anımsar Lisa o günleri. Tüm seyahatlerinde müzik dinlerler, kulaklığın bir teki Damien’da diğeri Lisa’dadır. Müzikal işbirliğine gönüller de ortak olmuştur çoktan, kalpleri beraber atmaktadır.

Bu aşk burada biter

“O”nun başarısı, Damien ve Lisa’nın ses ve ruhlarının tutturduğu kimya kulaktan kulağa yayılırken devreye bir de beyazperde girer. Mike Nichols’ın 2004 filmi Closer’ın başrollerinden birinde “Blower’s Daughter” da vardır. Filmin ilişkiler üzerine ettiği kelamların fonuna, sanki sırf bu film için yazılmış kadar ‘tam’ oturmuştur şarkı. Gelin görün ki işler fena halde büyümüştür. Artık ikinci albümü çıkarmaları için baskı kuran plak şirketleri, hayranlar, organizatörler vardır. Zor işlerdir bunlar, zira Damien gibi imza isteyen hayranlarına ‘imza vermiyorum, ama istersen gel el sıkışalım’ diyecek (bknz. Youtube’daki İstanbul’daki sahne arkası görüntüleri) tipte bir sanatçıdır. Yıldızlık oyunları, cilveleri hiç ona göre şeyler değildir.

“9” 2006’nın 11. ayında çıkar piyasaya. Bir ‘Blower’s Daughter 2’ bekleyenler için “Elephant” gibi bir şarkı ihtiva etmektedir falan ama kendini kimseciklere sevdiremez albüm. Evet, satışları fena değildir, ama “O”ya kıyasla yerlerde sürünmektedir rakamlar. Turneler hız kesmez, lakin yollarda da sıkıntı vardır. Bir akşam, Almanya’da verecekleri bir konserden önce Damien’la Lisa tartışmaya başlar. Büyük laflar makine tüfekten çıkarcasına havada uçuşur, Damien’ın ağzından “senle çalışmaktan çok sıkıldım”lar çıkar. Sonuç? Lisa turneden kovulur, “profesyonel ilişkimiz miadını doldurdu” açıklaması yapılır Damien cephesinden. Bu aşk burada biter, ve Lisa çekip gider. Sessizlik.

Soluk bir hayal

Takip eden yıllarda zaten basından mümkün olduğunca uzak duran Damien daha da az röportaj verir. Yeni bir albüm kaydetmez, demo kayıtlar yayımlanır, başklarının albümlerine yaptığı konukluklardan sesini duyarız. Arada memleketlisi Bono’yla görülür, yardım konserlerinde sahne alır. Arada istanbul’a da yolunu düşürdüğü turnelere çıkar ama yeni şarkılarını sadece canlı ‘hayran çekimi’ videolardan işitir oluruz. Lisa ise kendi albümleriyle kariyerine devam eder. Damien, o pek nadir verdiği röportajların birinde içini döker Lisa konusunda, kazandığı tüm başarıyı, yazdığı tüm şarkıları Lisa tekrar hayatında olsun diye gözünü kırpmadan feda edebileceğine dair cümleler kurar. “Onu öyle çok seviyorum ki...” der, “öyle ki benimle tek kelime etmiyor oluşunu bile seviyorum”.

Kayıtları sihirli ülke İzlanda ve melekler şehri Los Angeles’ta yapılmış sekiz şarkıdan oluşuyor “My Favourite Faded Fantasy”. Kariyer diriltmekte dillere destan bir üne sahip, sakallı guru Rick Rubin’le ortaklaşa kaydettiği şarkılar yine sade, gücünü içtenliğinden alan sözlerle bezeli birer ‘hüzün anında dinleyiniz’ marşı olacak. Kaybettiklerimizi, kaçırdıklarımızı geri alabilseydik üzerine hayaller kuran, fikirler yürüten sözler işiteceğiz Damien’dan. Ortaya saçılmış kırık kalp parçalarını toparlamaya çalışır bir hava sezeceğiz albüm genelinde. Belki Lisa bu şarkıları dinliyorsa ne düşünüyordur acaba diye de geçireceğiz aklımızdan. Lisa’sız ama gayet Lisa’lı şarkılar gibi duruyorlar çünkü. Ama önce kendi kırık aşk hikayelerimiz resmi geçide duracak sekiz yeni Damien Rice şarkısı eşliğinde.

Yorumlar

Popüler Yayınlar