Björk’ün kalbi kırık


İzlanda’nın müzik dünyasına en okkalı armağanı Björk, yeni albümü ‘Vulnicura’yı sürpriz bir kararla açıklanandan çok daha erken bir tarihte, ansızın yayımlayıverdi. Hazırlıksız yakalandık, bir yandan da bu güzel sürprizin tadını çıkardık. Hal böyle olunca 49 yaşındaki müzisyenden bahseden cümleler kurmayı da azıcık geciktirdik.

Yeteneğinden ve vizyonundan tek bir an bile şüphe etmediğimiz az sayıdaki müzisyenden biri Björk. 90’larda geniş kitlelerce tanınıp sevildiğinden bu yana, o klişe tabirle söyleyelim, çıtayı hep daha yükseğe koyarak ilerletti kariyerini. Sadece kariyerini değil, dinleyicisini de ileriye taşıdı. Sonik coğrafyalarda yepyeni topraklar keşfetmelerine ön ayak oldu, onlara bizzat rehberlik etti.

İzlanda’yı ‘imkan olsa yerleşirim’ ülkeler arasında ilk sıralara taşıdı. İzlandalı müzisyenlerin dünya sahnesinde daha çok dikkat çekmesine vesile oldu. Başka? Saymaya devam, Cannes’da Karanlıkta Dans’taki rolüyle en iyi kadın oyuncu ödülünü kaptı 2000 yılında. Aynı filmdeki şarkıları hem Oscar’a, hem de Altın Küre’ye adaydı. Sayısız kez, farklı kategorilerde Grammy’ye aday gösterildi. Müzik tarihinin, popüler müziğin ve de kılı kırık yaran eleştirmenlerin sevdiği müziğin gelmiş geçmiş en iyi kadın şarkıcılarından biri olduğu söylendi, ilelebet de söylenecek.

12 yaşından beri

90’ların keşifbaz bir iklimi vardı ülkemizde müzik açısından. Rock’ın yeni çehresi, türkçe popun yükselişi, müzik kanallarının yayınları derken dünyada olan bitene bir önceki on yıla göre çok daha hızla erişiyorduk. Bugünküyle kıyaslamak abesle iştigale fazlasıyla yakın olacaktır, ama inanın o günlerin hızı da bir başkaydı.

Björk’le de ilk albümü ‘Debut’ vesilesiyle 1993’ün ikinci yarısında tanıştık. İlk albümü dedik ‘Debut’ için ama aslında henüz 12 yaşındayken çoktan bir albüm sahibi olmuştu. Çocuk yıldızdı ülkesinde. The Sugarcubes’le 1988 ile 1992 arasında üç albüm kaydetti. Adı da ortamlarda önce bu sayede duyuldu. ‘Debut’ ise adıyla da belli ettiği üzere bugün tanıdığımız, bildiğimiz Björk’ün ilk adımıydı. Çocuksu yüz hatlarıyla samimiyet, bu dünyadan, ama bu dünyanın henüz gitmediğimiz, bilmediğimiz bir kıtasından gelmiş halleri, hareketleriyle de araya bir mesafe koyuyordu.

Birkaç oyun bozan dışında albüm tüm hatırı sayılır müzik yayınlarından tam not aldı. Human Behaviour şarkısının, 2000’lerde çektiği nefis filmlerle adını gayet iyi öğrendiğimiz Fransız yönetmen Michel Gondry’nin marifetli kamerasından çıkan klibi Björk’ün sesi ve şarkıları kadar görsel materyalde de emsallerinden birkaç adım önde gitme niyetli olduğunu bas bas bağırıyordu. Bas bas, ama Björk usûlü.


Arzın merkezine seyahat

1995’te ikinci albümü ‘Post’ geldi. Elektronika, iyi şarkı yazarlığı ve nasıl oluyorsa bir şekilde standart pop kurallarına asla uymadığı halde dilinize dolanmakta, aklınızda kalmakta çok ısrarlı şarkılarına devam etti. İki yıl sonra ‘Homogenic’le hem o güne kadar yaptıklarına, hem de onunla birlikte ortaya çıkan 90’ların ufuk açıcı isimlerine tabiri caizse tur bindirdi.

Bir şekilde ülkesi İzlanda’yı ‘Homogenic’in her notasında hissediyordunuz, seslerle coğrafi keşfe çıkmak gayet mümkündü. Biraz daha ileri gidip Jules Verne’in Arzın Merkezine Seyahat’ine (hatırlarsanız mevzubahis seyahat İzlanda’daki sönmüş bir yanardağ’dan aşağı doğru başlar) katılmak bile mümkün olabilirdi ‘Homogenic’ sayesinde.

Yukarıda kısaca Cannes’da gelen ödülle değindiğimiz Lars Von Trier filmi Karanlıkta Dans’ın müziklerini ihtiva eden ‘Selmasongs’la giriş yapto yeni binyıla Björk. Hemen bir yıl sonra olgun bir albüm geldi ‘Vespertine’ adıyla. Yaşını belki ilk kez o zaman idrak etti sevenleri. En iyileri, az bilinenleri ve konser kayıtlarından oluşan albümlerle arayı hiç soğutmadan ‘Medulla’ya geldiğinde takvim yaprakları yerine bilgisayar sağ alt köşesindeki satıra bırakmıştı iyiden iyiyi yerini. 2004’ü göstermekteydiler üzerine tıkladığınızda.

‘Uygulama’lı sanatlar

2011’de ‘Biophilia’ ile ileri adım atmaktaki mahirliğini, bir de akıllı telefon dünyasıyal buluşturdu. Albüm bir multimedia projesiyle destekliydi, uygulama olarak indiriliyor ve keşfe çıkılıyordu. Belki ‘deneyimleniyordu’ desek hakkını daha iyi veririz. Üstelik bu deneyim isteğe bağlıydı, U2’nun yaptığı gibi bir sabah telefonunuzda buluvermiyordunuz.

Björk’e dair anlatılacak ne kadar çok olduğunu sevenleri gayet iyi biliyor. Bu sayfada özet geçtik bir kısmını, devam etmek isteyenleri en yakın Björk albümüne ve internet üzerinde bulabileceğiniz envai Björk materyaline sevk ediyor ve noktayı başlığımıza da sebep olan son marifeti ‘Vulnicura’dan bahsederek koymak istiyoruz.

Kalp kırıkları

İnternete sızınca sürpriz bir hamleyle, öngörülenden iki ay önce piyasaya çıkıp, ansızın iTunes’ta beliren ‘Vulnicura’ sekiz no’lu stüdyo albümü Björk’ün. Kalbi kırık bir albüm, hemen daha en başından hissediyorsunuz bunu. Zira gerçekten de Björk’ün kalbi kırık bu şarkılar ‘yayına hazırlandığı’ esnada. Kırıklardan sorumlu zatı (görsel sanatlarda yetkin sanatçı Matthew Barney) unutmak için takıntılı bir biçimde kendini seslere, beat’lere, düzenleme ve kompozisyona vermiş, öyle söylüyor. “Björk’ü üzen karşısında bizi bulur!” demek istiyor insan, fakat böylesi şarkılara sebebiyet verdiği için bu dayılanmayı rafa kaldırmak daha mantıklı görünüyor. Björk kafasında iki ses kaşifi, Venezuela doğumlu genç müzik adamı Arca ile İngiliz müzisyen/prodüktör The Haxan Cloak albümün ‘gençlik aşısı’ndan sorumlu. Katkıları alışkın olduğumuz Björk adımlarına karışmış, ‘Vulnicura’yı daha ilginç hale getirmiş.

Yorumlar

Popüler Yayınlar