Rüyada mıyız?


Editors dünyanın en büyük grubu değil.
Büyük Editors hayranı olduğunu bildiğiniz, sosyal medyada grubun şarkılarını sık sık paylaşan birine sorun. Mutlaka grubun adını en sevdikleri arasında sayacaktır, ama listenin en başına koymayacaktır.
Editors dünyanın en büyük turnelerine çıkan, her albümü müzik çalma kabiliyetine sahip her cihaza giren, ve oradan aylarca yıllarca çıkmayan bir grup da değil.
Belli bir dinleyici kitlesine, onların kulak alışkanlıklarına, onların iç dünyalara hitap ediyor müzikleri.
Editors çığır açan, rock'a ve çıktıkları toprakların popüler müzik geleneklerine taklalar attıran, onları evirip çevirip, ters yüz edip bambaşka hallere, şekillere sokan bir grup da değil.
Var olan üzerinden giden, aşinalıktan beslenen, ama beslenme alışkanlıklarını, kendilerine mal edebileceğimiz notalar üzerinden Editors adı ile anılacak şarkılar yazmakta ustaca kullanan bir grup.
Editors iyi grup.
Şüphe yok.



Arka odadan sesler

10 yıl olmuş Editors adını kapağında taşıyan ilk albüm “The Back Room” piyasaya çıkalı. Resmi kuruluş tarihi olarak geçen 2002'den 3 yıl sonrası. Britanya topraklarını neredeyse tam ortalayan şehir Stafford'da üniversite ortamında kurulmuştu Editors. Pilot, The Pride gibi isimlerle anıldıktan sonra Tom Smith, Chris Urbanowicz, Russell Leetch ve Edward Lay'den oluşan kadro, ki bu kadro 2012'ye kadar hiç fire vermeden birlikte müzik yapmayı sürdürdü, Editors adında karar kılmışlardı.

Hüzünle dans ettiren, hani biraz daha dürtse gözlerden ağır ağır yaşlar süzülürken dans etmeye devam ettirecek şarkılar ihtiva ediyordu “The Back Room”. Punk'ın en kral yıllarının hemen ertesinde, 80'lerin başında İngiliz topraklarında icra edilen post-punk'ın estetiklerine sahiptiler. Joy Division'dan Franz Ferdinand'a uzanan, Interpol'e bak biz de varız diyen, ışıkları hep 'loş'ta tutan, renklere pek yüz vermeyen şarkılardı bunlar. İnsanların kırılgan şeyler (“Munich”in sözlerinden) olduğunun fazlasıyla bilincinde, olan biteni bizzat görmek isteyen (“Fall”), saklandıkları arka odalarda eninde sonunda bulunacaklarının farkında (“Camera”) bu şarkıları Arctic Monkeys'i, Kasabian'ı şahlandıran albümleri de kaydeden Jim Abbiss'le kaydetmişlerdi.

Sonuçta eleştirmen yıl sonu listesi favorisi, Mercury Ödülü adayı, müziksever gözdesi bir iş çıkmıştı ortaya. Bugün, bu satırları okurken bile dinlemeye başladığınızda sizi bitimine kadar bırakmayacak cinste bir albümdü “The Back Room”.

Hastane kapılarında bir akşam

Devamı iki yıl sonra, “An End Has A Start” adıyla, ilk albümün izinde giden şarkılardan oluşarak gelmişti. Sevenleri ihya olmuş, eleştirmenlerse bu kez çoktan başka bir 'yılın en iyi yeni'si bulmuştu. Takipçisi 2009 model “In This Light and on This Evening” başka türlü bir karanlıktı. Ridley Scott'ın Blade Runner'la beyazperdeye yansıttığı cinste bir karanlığın peşine takılmışlardı. Daha mekanik, elektronik seslerle takviye edilmiş Editors şarkılarıydı içeriğinde kulaklara ulaşanlar. Prodüksiyon mevkii de Flood'un modern rock'ı sular seller gibi bilen kulaklarına emantti. Fakat albüme dair genel kanıda baskın çıkan “iyi denemeydi dostum, hadi şimdi yine eskisi gibi albümler yapın” olmuştu.

Verdiği bir mülakatta “İnsanların bana sürekli neden bu kadar 'karanlık' olduğumuzu sormalarından gına geldi” der grubun esas adamı olarak görmekte sakınca olmayacak Tom Smith, “kendimizi böyle ifade etmek heyecanlandırıyor bizi. Başka bir yolu varsa da o yolu denemeye niyetimiz yok.”

Tam 'şeker'li bir ton aşk

Bir sonraki 'karanlık' Editors albümü için 4 yıl geçmesi gerekti. Kadro değişikliği, ruh hali değişikliği, aşka yüklenen şarkı sözlerine terfi ediş derken “The Weight of Your Love” 2013 yazında ancak çıkabildi. Tom Smith bu kez sesini bir başka kullanır olmuştu, hem stadyum dolusu insanı eşlik ettirecek, hem de bir başınıza odanızda yere uzanıp gözlerinizi tavana dikeceğiniz şarkılar, detaylar ve seslerle doluydu albüm. Aynı zamanda bize, bu topraklara da uygundu sözler, nağmeler; “Sugar”ın gitme'li, seni sevmek kalbimi kırıyor'lu sözlerine hangimiz karşı durabilirdik ki?

Rüyada mıyız?

Editors müziğinin ana kaynağı hep 80'ler oldu. Kâh o dozunda gotik hava, kâh o punk sonrası (post-punk) yapılan karanlık şarkılardan alınan şablonlar, kâh elektronik seslerle deneyler... Hepsi de 80'lerden öğretisi ışığında yapılmış gibiydi. Yeni albüm “In Dream” de doya doya bu kaynaktan besleniyor. Simple Minds ve U2 ayarında grupların 90'larla tanışmadan önce uğrunda epey çaba sarf ettikleri, epik, melankolik ama dünyanın halinden de haberdar olduğunu ima eden, yakarışa varan vokallerle masumiyeti arayan şarkıları da, synth-pop'un 'tuşlu çalgılı' estetikleri de dahil bu defa Editors şarkı dağarcığına.



U2 adını cümle içinde kullanınca hemen kekremsi bir tat kalıyor farkındayız, ama Editors'un bulunduğu yeri tanımlamak için mecbur kaldık U2 adını zikretmekte. Kurtarma payımız da var hem, U2'nun bir anlam ifade ettiği, şarkılarının Bono'nun kimliğiyle, geldiği noktayla çelişmediği dönemlerden bahsediyoruz. “Marching Orders” mesela, o U2'yu kesinlikle gururlandıracak bir şarkı. Şarkıya çekilen görüntüler için de İran'dan 'kovulan' Rahi Rezvani ile çalışmaları dahi bu yolda bir adım gibi.

Albüm nasıl karşılanacak, ne kadar satacak (herhangi bir önemi var mı?), grubun iflah olmaz hayranları (ki bizde de sayıca epey fazlalar) neler düşünecek yeni şarkılar hakkında hep birlikte göreceğiz. Bunlar olup biterken, İstanbul konserine de gün sayılmaya başlanırken tek bir şey değişmeyecek:
Editors iyi grup.
Şüphe yok.


Yorumlar

Popüler Yayınlar